2008 Öykü Yarışması

Matematik edebiyatina olan ilgiyi artirmak, Matematik’in yasamimizdaki, çevremizdeki önemi vurgulayan,  konusu etkinligimiz temasi  “ Matematik Heryerde”  olan bir öykü yarismasi sonuclanmistir. 4 juri üyemizin 75 öykü üzerinde yaptigi bireysel degerlendirmelerin ortalamasi sonucu ilk üce giren öyküler :

SIRA NO Rumuz AD SOYAD YAS Cinsiyet  OKUL
1 Yaşam Büşra Balcı 17 Bayan Samsun Milli Piyango Anadolu Lisesi
2 Sayılar Prensesi Damla Değerli 17 Bayan MEV Özel Avni Akyol Lisesi 
3 Tatlı Cadı Dilay Güleryüz 12 Bayan İstanbul Bilim ve Sanat Merkezi

seklinde siralanmistir. Yarismaya katilan okullarimiza, ögrencilerimize, ve katkilarini esirgemeyen ögretmenlerimize ve jüri üyelerimize tesekkür ederiz.

ilk üce giren öyküler asagidadir.

Birinci Öykü

YAŞAM DEĞİŞTİREN SAYILAR

İşten ayrılalı bir ay olmuştu. Bu bir ay içinde gitmediği kapı, dolaşmadığı şirket kalmamıştı. Hiçbir yer şu anda muhasebe şefi aramıyordu. Üniversitede yıllarca bunun için mi okumuştu? O sayfalarca süren işlemleri boş gezsin diye mi yapmıştı? Bir yanlışlık vardı bu işte. Bu kadar emeğin karşılığı boş olamazdı.

– Kenan Bey, Kenan Bey sıra sizde

Görüşme sıra ona gelmişti. Derin düşüncelere o kadar çok dalmıştı ki sekreterin ikinci seslenişinde çağırıldığını duyabildi. Kendini topladı ve içeriye girdi. Bu son şansıydı.  Ya  buradan sevinçle ayrılıp iyi bir işe başlayacaktı ya da boş geçen günlerin ve amansız düşüncelerin kurbanı olacaktı. Şirketin camdan yapılmış kapıları sonuna kadar açıldı. Gayet resmi olan bir odada altı yedi kişi oturmuş sessizce sıradakini bekliyorlardı. İlk bakışlar, gülümsemeler, ön izlenimler… Tecrübeli olduğu için gülümsemeye, sakin olmaya çalıştı. İlk dakikalar çok önemliydi. Olabileceği en kibar biçimde  kendini tanıttı,  geçmişi hakkında bilgi verdi. Onu asıl ilgilendiren ikinci etaptı. Bir soru sorulacak ve yapabildiği takdirde işe başlamak için avantaj sağlayacaktı. Hayatı boyunca birçok işlem ve problemle karşılaşmıştı. Matematik dalında yüksek lisans yapıp kendini bu yönde geliştirmişti. Korkusu yoktu ama sorulacak olan soruyu merak ediyordu. Bir yanlış onun hayatını değiştirebilirdi. Görüşmeye 10 dakika sonra yeniden başlanılacak ve adayların hepsi bir arada sınava tabi tutulacaktı. Aklına üniversite yılları, hocaları gelmişti. Bir işlem için gece boyu uykusuzluğu, problemi anlamak için defalarca okuduğu günleri sırasıyla gözünün önüne geldi. Belki de bunun karşılığını bugün burada alacaktı. Kendine güveniyordu, yeterince çalışmıştı ama aklına takılan sorular onu kuşkuya düşürüyordu. Ya olmazsa? İşlem hatası yaparsa?

Yavaşça oturduğu yerden doğruldu. Suyundan bir yudum alarak sınavın olacağı salona geçti. Kendisi gibi olan elli aday daha vardı. Bir kere daha ümitsizliğe kapıldı. Elli kişiden bir kişi seçilecekti. %2 şansı vardı. Olasılıkları hesapladı ama bir o kadar da olasılıksızları vardı. Bunları düşünecek durumda değildi. Onun aklına olmadık düşünceler geliyordu. Bir başka kişi daha çok çalışmışsa… Tekrar derin bir nefes aldı. Saate baktı. İki – üç dakika vardı. Dua edenler, gözyaşı dökenler… Herkes için önemliydi bu sınav. Bir kişinin hayatı değişecek bile olsa elli kişi birden umuda kapılıyordu. Hayat işte nereden vuracağı hiç belli olmuyordu.  Bu sözü sevmişti, birkaç kere tekrar etti. Ve soruların yazılı olduğu kâğıt geldi.

– Arkadaşlar, size sadece bir soru sorduk. İstediğiniz kadar kâğıt kullanıp, istediğinizi yapabilirsiniz. Süreniz 45 dakika, başarılar.

Kâğıt ona gelene kadar içinden ‘’Demek ki işlemi çok olan bir soru, dikkatli olayım’’ diye geçirdi. Nihayet kâğıdını alabilmişti ama ne bilinmeyen x ve y’ler, ne uğraştıran denklemler ne de sinüsler kosinüsler vardı. Üstelik bu bir işlem değildi. Okudu, problem de değildi. Tekrar okudu, okudu, okudu… Gözleri dolmuştu, elleri titredi bir anda. Kendini yanlış yapmamaya o kadar şartlandırmıştı ki bunu beklemiyordu. Sakin olup düşünmeliydi. Bir yudum daha su aldı ve okudu soruyu. ‘’Matematiğin temelini oluşturan sayıların yaşamla ilişkisi nedir?’’ Yanlış anlamamıştı. Soru buydu. Çevresine baktı. Herkes bir şeyler yazıyordu. Boş vermemek için birkaç karalama yaptı, sildi, tekrar yazdı, yazdıkça sildi. 45 dakika sonunda yazdığı bir paragrafı geçmemişti. Haline acıdı. Koşarak sınav salonunu terk etti. Bir hafta sonra gazetede sonuçlar açıklanacaktı. Kazanamayacağını biliyordu. Hazırlıksız yakalanmıştı. Aklında hep aynı cümle ‘’Hayat işte, nerden vuracağı hiç belli olmuyordu.’’ Ne umarken ne bulmuştu.

Aradan üç gün geçti. Dışarı çıkmamıştı. Onun gibi bir matematik dehası bir matematik sorusunu yapamamıştı. Kazanan kişinin verdiği cevabı merak ediyordu. Ne yazmıştı da birinci olmuştu? Sayılarla yaşam arasında nasıl bir ilişki olurdu? İşlemler hayatı kolaylaştırabilirdi ama… Ama diye kalan cümlelerle dört gün daha geçti ve o gün gelmişti. Gazeteciye gidene kadar ömrünün en uzun yolunu gidiyormuş gibi hissetti. Eline gazeteyi aldı., sayfaları telaşla çeviriyordu ve gözüne o cümle çarptı. YAŞAM =SAYILAR. Ne demekti bu? Cevap bumuydu? Olamazdı. Yanlışlık vardı bu işte. Gazeteyi odanın bir köşesine attı ve tekrar iş ilanlarına bakmaya hazırlanıyordu. Aradan bir hafta daha geçti. Yeni yeni anlıyordu cevabının doğruluğunu. Tam bir hafta sonra gazeteyi attığı yerden aldı ve cevabın altına bir cevap da kendisi yazdı. Sayılar yaşama eşitse sıfır bir sayıya eşittir. Öyleyse sıfır eşittir yaşam demektir. Hayatı sıfırdan başlayarak yaşamaya devam etti. Bu sefer aklında soru yoktu, içi rahattı. Gerçekten de hayatın nereden vuracağı hiç belli olmuyordu. Yıllar sona Yaşam Dershanesi  adıyla bir eğitim kurumu kurdu. Bir çok öğrenci onun sözleriyle hayata atılarak önemli işlere adım attılar..

Rumuz : Yaşam
Yaş : 17
Cinsiyet : Bayan
Okul : Samsun Milli Piyango Anadolu Lisesi

2.öykü:

SAYILARIN ZAFERİ

“Neden bizden nefret ettiklerini anlayamıyorum. Bazen kimseye bir etkim olmuyor. Bazen de herkes bana benzesin istiyorum. İnsanlar hayatlarını düzene sokmak için, her şey benden başlasın, benimle yeniden şekillensin istiyorlar. Tarihlerinin başlangıcı bile benim. Ben olmasaydım ne benden sonrakiler olurdu ne de o destan gibi tarihleri.” dedi sıfır. Kendi kendine dert yanıyordu. Dokuz ise onu desteklercesine başını salladı. “Biz yalnızca onların ders kitaplarında değiliz ki!” dedi. Şikayet ettiği her halinden belliydi.

Sayılar sevilmek istiyorlardı artık. Onlar olmasaydı belki çoğu insanın başarılı olamadığı, zevk alamadığı “Matematik” olamayacaktı; ama matematik yalnızca ders kitaplarında değildi ki! Matematik her yerdeydi. Altı, boynunu camdan dışarıya doğru uzattı. “Madem bizden ve onlara sunduğumuz hiçbir şeyden zevk almıyorlar, başarısızlıklarının kaynağı biziz, öyleyse hayatlarından çıkalım” dedi. Yedi: “Ama biz olmazsak dünyanın düzeni bozulmaz mı?” dedi endişeyle. Altı: “İnan umurumda değil. Onlara getirdiğimiz her şeyi ama her şeyi alıp gideceğiz buralardan. Onlar kıymetimizi anlayana kadar da dönmek yok!” dedi.

Efe başını sıraya koymuş, gözünü bir an bile ayırmadan saatine bakıyordu. Ders matematikti ve Hakan Bey adeta nefes bile almadan tüm gücüyle analitik düzlemde iki nokta arasındaki uzaklığı anlatıyordu. Yaptığı işlemlerin içinde kayboluyordu. Sanki sonsuzluğa uzanan formüller yazıyordu tahtaya. Efe üç yüz saniyeden geriye doğru sayıyordu. Hakan Bey’ in anlattıklarından hiçbir şey anlamamış, konunun ve dersin hayatla hiçbir bağlantısının olmamasından yakınıyordu.

Altı’ nın artık bir kişinin bile onlardan şikayet etmesine tahammülü kalmamıştı. Matematikteki tüm konuları, geometriyi, doğadaki tüm oranları, dengeleri alt üst edeceğini bildiği halde matematiği sevmeyen herkesten tüm verdiklerini geri almaya başladı.

Hakan Bey’ in tahtaya yazdığı hiçbir sayı artık tahtada görünmüyordu, hatta sayı doğrusu, artı, eksi, karekök… Efe yavaş yavaş Hakan Bey’ in ağzından çıkan kelimeleri de duyamamaya başladı. Zilin sesiyle irkilen Efe, sıkıntıdan dalıp böyle bir gariplik yaşadığını düşünüp sınıftan çıktı.

Kantine doğru yürürken sınıfların üstünde sadece harflerin yazdığını gördü. Gözlerini ovuşturup kantine girdi. Elini cebine attı. O da ne cebindeki okul markalarının üzerinde bir tane bile sayı yoktu. Gördüğü her şey birbirinin aynısıydı sanki! Kimse kantinden almak istediğini alamıyordu. Şok olmuştu sanki. Zil de çalmamıştı henüz. Saatine bakmak istedi. Bakıyordu; ama hiçbir şey görmüyordu, sayılar yerlerinde yoktu.

Teneffüsün sonsuza dek süreceğini düşündü. Sınıfına çıkmak için merdivenlere yöneldi. Sınıfı hangi kattaydı peki? Okuldaki her şey birbirine benziyordu. Okul ne zaman bitecekti? Bir sonraki ders ne zamandı? Sorduğu hiçbir sorunun cevabını alamıyordu. Türkçe öğretmeni Efe’ ye seslenip O’ nu yanına çağırdı. Sınıfındaki arkadaşları ve öğretmeni bir araya toplandı. Hangisinin kendi sınıfları olduğunu bilmeden eşyalara bakarak sınıflarını bulmaya çalıştılar.

Türkçe dersi tüm güçlüklere rağmen başladı. Ellerinde kalın bir kitap vardı; ama kitabın hangi sayfasında kaldıklarını bulamıyorlardı. Yıl içinde birkaç kez sınav olurlardı; ama sınav tarihleri takvimde gözükmüyordu. Tüm öğrenciler, öğretmenleri hatta Efe bile hayatın böyle ne kadar anlamsız olduğunu düşünüyordu.

Efe bir anda etrafındaki her şeyin şeklinin bozulduğunu fark etti. Hiçbir şey düz durmuyordu. Duvarlar, sıralar, yer… Vücudunda bir şeylerin olduğunu hissetti. Ellerinde, yüzünde bir gariplik vardı. Koşarak tuvalete girdi. Ayna eğri büğrü, garip bir şekilde duruyordu. Evrende doğru, düzlem, sayı, oran, şekil, mantık hiçbir şey kalmamıştı sanki. Yüzünde de hiçbir şey yerli yerinde değildi. Hayat öyle zor ve anlamsız olmuştu ki sağlıklı düşünemiyordu bile.

Diğer taraftan doğada, dünyada, her yerde de hayat zorlaşıyordu. Ekonomi kanalları anlamsız ve boştu. Hiçbir grafik, sayı, istatistik yoktu! Futbol, voleybol, hentbol, tenis maçları amaçsız ve zordu sanki… Sporcular bir amaçları olmadan yalnızca hareket ediyorlardı. Üstelik sahada ne kadar kalacakları bile belli değildi. Dünya rekorları, şampiyonalar, madalyalar bir anda anlamını yitirdi sanki. Doğadaki her şey belirsiz kalmıştı.

Gündüz, gece, yağmur, kar … Ya mevsimlerin, yılların geçtiği nasıl anlaşılacaktı? Söğüt ağacı ne kadar uzamıştı? Bilim adamları bulduklarını formüllerle nasıl ifade edeceklerdi? Sağlıklı bir insanın ateşi kaç derece olmalıydı? Uzunluk birimleri, miktarlar, oranlar, sayılar, geometrik şekiller her şey yok olmuştu. Yemekler nasıl yapılacaktı? İnsanlar nasıl para kazanıp geçineceklerdi? İzmir’ den Ankara’ya gitmek için kaç kilometre yol kat etmek gerekiyordu? Arabaların depolarına ne kadar benzin konacaktı?

Herkes isyan etmeye başladı. Hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Matematiğin hayatında nasıl bir öneme sahip olduğunu düşünen herkes umutsuzlukla, matematikle hiçbir alakası olmadığını düşündükleri işlerini bile yapamıyorlardı. Dünyada bir belirsizlik, anlamsızlık vardı. Kimse tahmin yapamıyor; fikir üretemiyordu.

Matematiğe hayat veren sayılar bu kadar dersin herkese yeteceğini düşünerek birer birer dünyaya dönmeye karar verdiler. Önce “0” geldi. İnsanlar hayatı, matematiği sıfırdan anlamaya başladılar. Yeni bir başlangıç yapacaklar, matematiğin her yerde olduğunun farkına varacaklardı. Sonra bir bir, her şey anlamlanmaya başladı. Bu anlamsızlığa iki saat bile dayanamamıştı dünya. Belki üç asır kendilerine gelemezlerdi.

Uğur böceği üzerindeki beş noktaya kavuştu. Altı, intikamını almanın verdiği huzurla yerini aldı. Karmakarışık olan günler, yedi dünyaya adımını attığında eski düzenlerine kavuştular. Sekiz de değerinin anlaşılmasının verdiği hazla dünyaya indi. Dokuz’u gördüklerine en çok kediler sevindi.

Tüm sayılar el ele vererek dünyanın etrafında dönmeye başladılar.

Efe, sıfırdan başladığı matematiğe dört elle sarılarak matematiksiz bir hayat olamayacağını anladı. Sabah tam saatinde okulundaydı. Sınıfının numarasına özlemle bakıp içeri girdi.

Her şey yolunda, düzenli ve mantıklıydı. Ders geometriydi. Tüm şekiller yerli yerindeydi ve artık Hakan Bey’in ağzından çıkan tüm sayıları duyup, yazdıklarını görebiliyordu. Kitapların istediği sayfasını açıp, kolaylıkla bulabiliyordu.

Hayat matematikti ve matematik hayatın her yerindeydi.

Rumuz : Sayılar Prensesi
Yaş : 17
Cinsiyet : Bayan
Okul : MEV ÖZEL AVNİ AKYOL LİSESİ

3.öykü:

SAYISIZ DÜNYA

42. haftanın 6. günü, saat: 08.40 iken, SAYILAR BİRDEN KAYBOLDU… BUGÜNE KADAR TÜM BİLİNENLER UNUTULDU…

“Sayılar Dünyası” sizin dünyanıza benzeyen bir gezegen değildi. Sayılar Dünyası’nda hiçbir şekilde sorun çıkmazdı. Sayılar üzerine ne düşerse onu yapardı.

Ama Sayılar Dünyası da sizin dünyanızdaki gibi kıtalara ayrılmıştı, tabi biraz farklı olarak… (+) Kıtası, (-) Kıtası, (x) Kıtası, (/) Kıtası, Cezalılar Kıtası ve en büyük kıta Bekleyenler Kıtası olmak üzere 6’ya bölünmüştü. Bu dünyada yaşayanlar benzersiz yaratılmamışlardı, bir kıtada yaşayanın ikizi Bekleyenler Kıtası’nda da yaşamaktaydı. 500 yılda bir aynı sayılar Dört İşlem Meclisi tarafından yeni görevlerine atanırlardı.

Sayılar Dünyası tamamen insanların hesapları üzerine kurulmuştu. Örneğin bir insan çarpma işlemine ihtiyaç duyduğunda (x) başkanı hemen bunu hisseder ve ihtiyaç duyulan sayılara iletirdi. Sayılar da hemen dünyaya ışınlanarak işlemi sonlandırırdı. Asırlardır bir sorun çıkmadan tekrarlanan bu düzen, Sayılar Dünyası’ndan habersiz olan insanların, o küçük hesap makinelerinden bıkıp onların yerine işlemleri yapabilecek bir aygıt istemeleriyle bozulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı… Bilim adamları insan vücuduna yerleştirilecek bir çip taslağı hazırlamaya koyuldular…

(+), (-), (x) ve (/) başkanları, her hafta yaptıkları insanlar dünyası gezintilerinin sonuncusunda üzerinde çalışılan çip taslağıyla ilgili bilgi edindiler. Başkanlar bu çipin Sayılar Dünyası’nın sonu olduğunun farkındaydılar. Sayılara bu durumu nasıl açıklayabileceklerini düşünmeye başladılar. En sonunda yaklaşan Dört İşlem Meclisi’nde bunu sayılarla paylaşmaya karar verdiler.

Sayılar Dünyası Dört İşlem Meclisi’ne hazırlanırken dünyada da çiple ilgili tartışmalar başlamıştı. Matematikçiler böyle bir çipin insan beynini tembelleştireceğini iddia ederek buna karşı çıkmışlar. Bilim adamları ise bunu bilime karşı yapılmış bir eylem gibi düşünüp onları dikkate dahi almamışlardı.

Sayılar Dünyası’nda tüm hazırlıklar bitti ve Dört İşlem Meclisi toplandı. Tüm sayılar heyecanla başkanları bekliyorlardı. Kimlerin emekli olacağını ve kimlerin yeni görevlere atanacağını merak ediyorlardı. O günün, Bekleyenler Kıtası’ndan yeni gelen 317 için ayrı bir değeri vardı. 500 yıl sonra 317’nin yeni görevi açıklanacaktı. Görevini layıkıyla yerine getirebilmek için çok çalışacaktı. Kendine söz vermişti. Derken, başkanlar kürsüde belirdiler. (/) başkanı her zamanki sakinliğiyle şu sözleri söyledi:

Değerli sayılar! Üzülerek söylüyorum ki bu toplantıda yeni sayı seçilmeyecektir. Dolayısıyla emekliler de belirlenmemiştir. Size açıklamam gereken bazı şeyler var…

Derin bir nefes aldı ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti:

İnsanlar artık bize ihtiyaç duymayacaklar…

Konuşmasının uğultularla kesilmesini beklediğinden duraksadı; ancak sayıların yüzünde şaşkın bir ifadeden başka bir şey yoktu.

İnsanlar işlem yapmaktan sıkılıp yorulmuşlar. İşlemleri  onların yerine yapacak, beyin kadar hızlı çalışan ve onları yormayan bir çip talep etmişler. Çip taslağı hazırlandı ve ne yazık ki elimizden hiçbir şey gelmiyor…

317, duyduklarına inanamıyor, üzüntüden hiçbir şey düşünemiyordu… Oysa az önce almayı beklediği görev için ne kadar da heyecanlıydı!.. Bir an fırlayıp kürsüye çıkmak, her şeye itiraz etmek geldi aklına; ama hemen bunun çok saçma bir davranış olacağına karar verdi. Bu sırada da toplantı bitti ve sayılar dağılmaya başladı. 317 de evine doğru yola koyuldu.

Çok geçmeden, içine düştükleri durumdan arkadaşlarının da hoşnut olmadığını fark etti 317 ve olanlara tepki amacıyla bir grup kurdu. Bu grup ilk iş olarak (/) başkanına giderek şu açıklamayı yaptı:

− Efendimiz! Bizler, görev sırası yeni gelen sayılarız. Meclis’te yaptığınız açıklamaya çok şaşırdık. Tam 500 yıldır alacağımız görevi beklerken şimdi yok olmak üzereyiz. Buna izin vermemeliyiz.

(/) başkanı ilgiyle onları dinliyordu. 317 söze şöyle devam etti:

− Bizi dünyada en iyi anlayacak olanlar matematikçilerdir. Kendileriyle iletişim kurmak istiyoruz. Çiplere onların da karşı olduğundan eminiz. Çip üretiminin durdurulması konusunda bize yardımcı olabilirler. Bunu onlar başaramazsa farklı bir yol deneriz. Hem bilim adamları çipleri hazırlarken bize ihtiyaç duyacaklar. Eğer o gün dünyayı terk edersek çipleri programlayamazlar. Bu arada insanların da önemimizi kavrayacak bol bol vakitleri olur.

(/) başkanı böyle bir şey beklemediği için 317’nin bu teklifine oldukça şaşırdı. Ama yine de fikri mükemmel buldu:

− Bu teklifinizi Meclis’e bildirip görüştükten sonra size haber vereceğiz, dedi.

317 ve arkadaşları oradan ayrıldılar.

Ertesi gün (+), (-), (x) ve (/) başkanları acil bir toplantı düzenlediler. Bu fikri tartıştıklarında her zamanki gibi iyimser olan (+):

− Bence gerçekten iyi bir fikir; ancak matematikçilerle iletişim konusunda kararsızım. Çünkü daha önce aramızdan hiç kimse onlardan biriyle iletişime geçmedi.

(x) başkanı da (+) başkanını destekleyerek:

− Bence de mükemmel bir fikir! Her şeyin bir ilki vardır, diye düşünüyorum, dedi.

(-) başkanı negatif biri olarak bu fikirlerin tümüne karşı çıkıyordu:

− Kaderimize boyun eğmeliyiz! Unutulacaksak unutulmalıyız!..

(/) başkanı:

− İnsanların bize olduğu kadar bizim de insanlara ihtiyacımız var, dedi.

(+) başkanı da ona katıldı. Böylece 1’e karşı 3 oyla fikrin uygulanmasına karar verildi.

Başkanlar dünyada kendilerini temsil edecek sayının hangisi olacağını ve iletişime nasıl geçileceğini tartışmaya başladılar. Uzun toplantının sonunda bu işi en iyi yapacak sayının 1 olduğuna karar verdiler.

1’e hemen haber verildi ve ona yeni görevinden bahsedildi. Bu görevi severek kabul edeceğini belirten 1’in görevi çok basitti: 1, matematikçilerle onlar uyurken iletişime geçecek ve Meclis’in kararını onlara bildirecekti.

1 dünyaya indiğinde öncelikle en ünlü matematikçilerden biriyle iletişime geçti. Ona olayı şöyle anlattı:

− Biz sayılar düşüncelerinize girip hesaplarınızı yaparken sizlere yardım ediyoruz. Bizim yerimize geçecek çiplerin üretimini engelleyin. Eğer engelleyemezseniz dünyaya bir daha gelmeyeceğiz. Sayıların dünyanızı terk etmesi, büyük bir karışıklık yaratacak. Bunu insanlara anlatın.

Ünlü matematikçi uyandı, düşündü ve rüyasını meslektaşlarına anlatmaya karar verdi. Arkadaşları ona inanmakta zorluk çektiler. Sonuçta bir rüya olduğunu, gerçekle ilgisi olmadığını söylediler.

Ertesi gün 1 dünyaya tekrar indi. Başka bir matematikçiye rüyasında olacakları tekrar anlattı. Bu gelen ikinci mesajdan sonra matematikçiler konuyu ciddiye almaya karar verdiler.

Matematikçiler bilim adamlarıyla uzun görüşmeler yaptılar. Bu görüşmeler hiçbir sonuç vermedi. Bilim adamları bunu bilime karşı yapılmış bir eylem olarak algılamaya devam ettiler.

Sayılar Dünyası olanları yakından takip ediyordu. Bilim adamlarının vazgeçmeyeceklerini anladılar ve 1’i son görevini yapması için dünyaya yolladılar:

− Bilim adamlarını ikna edemediniz. Biz sayılar dünyayı terk ediyoruz…

Ertesi gün insanlar neler olduğunu anlamıyorlardı… Bir şeylerin eksik olduğunu fark etmişlerdi; ama ne olduğunu hatırlayamıyorlardı… Saatlerin içinde sadece akrep ve yelkovan kalmıştı, etrafı boştu; ama orada ne vardı?..

İnsanların hangi yıl, hangi ay, hangi günde olduklarına dair bir fikirleri yoktu… Günün devamında ne yapacakları hakkında da… Sahi nasıl planlıyorlardı yaşamlarını?..

Alışveriş yapmak isteyen insanlar kasalarda kalakalmışlardı. Alışveriş yapılamıyordu. Ülke başkanları çaresizlik içindeydiler. Ülke bütçeleri hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Paraların üzerinde sadece resimler kalmıştı. Bu durum ülke ekonomileri için çok tehlikeliydi.

Dünya büyük bir boşluğa düşmüştü. Sayıların bu kadar önemli olduğunu daha önce kimse düşünememişti. Büyük bir kargaşa vardı… Yemek, iş, okul, toplantı ve randevu saatleri bilinmeyenlerdendi. İnsanlar arasında bu ve bu gibi sözlere çok sık rastlanıyordu…

− Sanki hayatımda şey eksik… Of neydi?..

− Ben de bugün saat şeyde trene binecektim…

Dünyada formüller, borsa, ekonomi,  vs. her şey alt üst olmuş, sanki uçup gitmişti…

Bilim adamları ise çipin üretimine tam başlayacakken sayıların yok olmasına çok şaşırmışlardı. Hiçbir şey yapamıyorlardı. İşin ciddiyetinin farkına varıp hiç zaman kaybetmeden matematikçilere gittiler:

− Ne olur sayıları geri getirin!.. Sanırız büyük bir hata yaptık, diye yalvardılar.

Matematikçiler iletişim kurabilmek için uyumaya çalışıyorlardı. Nihayet 1 uyuyan bir matematikçiyle iletişime geçti:

− Ne âlemde dünya? diye sordu gülümseyerek… Matematikçi:

− Her şey berbat oldu. Size ihtiyacımız var. Bilim adamları ve dünya siz olmadan hiçbir şey yapamayacaklarını ve siz olmadan hiçbir matematiksel işlemin yapılamayacağını anladılar. Yapacakları çipin bir hata olduğunu, siz ve doğal olarak matematik olmadan çipi üretemeyeceklerini fark ettiler.

Bunun üzerine 1, hemen Sayılar Dünyası’na geri dönerek olanları Meclis’e anlattı. Sayılar onlar olmadan dünyanın ne kadar karışacağını biliyorlardı; ama bu kadarını beklemiyorlardı. Meclis’te sayıların dünyaya dönmesi oy birliğiyle kabul edildi.

Sayıların dönüşü hem 317 hem de dünya için çok iyi oldu. İnsanlar alıştıkları yaşama dönüp gündelik hayatlarına devam ettiler. 317’nin 500 yıl sonra ilk görevi şuydu:

“ 1585/5=317 ”

43. haftanın 1. Günü saat:10.00   HER ŞEY NORMALE DÖNDÜ.

Rumuz : tatlı cadı
Yaş : 12
Cinsiyet : Bayan
Okulu : İstanbul Bilim ve Sanat Merkezi